Şimdi size hem kendimi hem anneleri iyi hissettirecek müthiş laflar sıralayabilirim; annelik harika, anne olmadan önce ben ‘ben’ değilmişim meğer, özümü buldum, kendimi tanıdım, çok şanslıyım eşim yardımcılık değil “tam zamanlı babalık” yapıyor gibi gibi… Evet bunlar doğru, yalan değil ama bugünkü konumuz bu süslü laflar değil. Ağır gerçekler, kafamızdan geçenler ve genelde dilimize dökülmeyenler…
Annelik zor arkadaşlar. Anne olunca bir kere eskiye dönüş yok ve anne olarak doğmasa da hiçbir kadın; doğurduktan sonra artık o kimlik değişmiyor. Yolda bir çocuk düşer “Eyvah!” dersin, filmde bir çocuk annesini kaybeder üç gün kendine gelemezsin ya da yorgunluktan bitik hissettiğin bir anda minnoş/tontiş/tatlış bebişin sana gülümser ve dünyalar senin olur. Ama bazen de olmaz. Çünkü yorgunsundur, uykusuzsundur, enerjin yoktur; çünkü pandeminin yine bitmediği hatta daha da kötüleştiği bir gün tek istediğin battaniyeyi çekip kitap okumaktır; ama yapamazsın.
*
Böyle büyük bir oda, tahta sandalyeler üstünde oturan annelerden oluşan bir çember hayal ediyorum. Söz hakkı bana verilmiş, herkes selamlıyor “Merhaba Esra”.
Peki neyim var benim? Alkolik değilim, yeme bozukluğum yok, ataklar geçirmiyorum. Soruyu kısaltalım; peki neyim ben? Anneyim.
Bu odada yargılayan, küçümseyen, düşünceleri daha aklından geçerken yüzüne olumsuzluk vuran anneler de var elbet ama bazıları da çok tatlı ve anlayışlı kadınlar. Hatta bazıları tam da benim hissettiğim gibi hissediyor ya da bana öyle geliyor.
Başlıyorum anlatmaya…
Ben Esra. Anneyim. Son 2,5 yıldır hatta artı 9 aydır daha anneyim. Bu durum hiç değişmiyor. Kadın olmam gibi, ismimin 32 yıl öncesiyle aynı olması gibi, nefes almak gibi ya da her gün uyanmak gibi… Ama bazen bir molaya ihtiyaç duyuyorum. Küçücük bir insanın sorumluluğunu taşımayı kısacık bir zaman dilimi için de olsa bırakmak istiyorum. Hatta kendi sorumluluklarımdan bile kaçmak istiyorum bazen. Hani olur ya böyle koltukta uzanır tavanı seyredersin ve bu sana garip bir keyif verir. İşte ona ihtiyacım var. Geleceği düşünmemeye, hatta bu akşam bile ne yiyeceğimizi dert etmemeye, kreşi, okulu, ileriyi, olasılıkları, kötü senaryoları takmamaya ihtiyacım var. Mola vermem lazım, hem bu konuşmaya hem de anneliğe.
İşte sonrası biraz tartışma, biraz uzlaşma. Kim-daha-iyi-anne-yarışı falan. Bildik şeyler.
*
Şimdi bu kurgudan çıkıp gerçeğe dönelim. Cidden böyle hissetmiyor musunuz bazen? Anneler sürekli yorgun değil mi? Bir de üstüne toplum/aile/medya/sosyal medya baskıları var… “Çocuk da yaparım kariyer de”… Ya sen ne yapmak istiyorsan onu yap da beni rahat bırak. Ben de belki çalışmak istiyorum ama bunu çocuğumun ekseninde döndürerek yapmaya çalışıyorum ya da benim hayalim çocuğumu büyütmek mesela, olamaz mı? Yok hem çocuk büyüt hem çalış hem sürekli güler yüzlü ol, yeri gelince görünmez ol, hep bir dayatma. Şu her şeyi kadına ve annelere yüklemekten bir sıyrılmak lazım artık. Yorgunuz zaten cidden bak.
Bazı Öneriler
Bazı önerilerim var. Eğer mümkünse, vakit bulabilirseniz, çocuk olur da erken uyursa, patron o gün moralinizi bozmadıysa ya da hatta bozduysa bunlardan birine kendinizi verin. Gün içinde, hafta içinde, yıl içinde molalar verin. Kendinize ait zamanınızın olduğu hatta hiçbir şey yapmayıp sadece tavana baktığınız, kendinize kahve ısmarladığınız, sevdiğiniz bir arkadaşınızla buluştuğunuz, yürüyüşe çıktığınız zamanlar ayırın. İnanın böylesi çok daha sağlıklı.
Görsel hafızama epeyce katkıda bulunan hatta bu hikayeyi kurgularken bile gözümün önüne gelen sahneler ve yaşadığınız zorluklarda yalnız olmadığınızı hatırlamak için bazı dizileri izleyebilirsiniz.
Satırlarında iyi hissettiren, kadınların merkezde olduğu hatta size de ilham olacak bazı kitaplar okuyabilirsiniz.
Egzersizin çok iyi hissettirdiği bir gerçek. O yüzden bazı videolar eşliğinde yoga yapabilirsiniz.
En öfkeli halinizde bile sakince 10’a kadar sayıp nefesinize odaklanmak iyi gelecektir. Bazı meditasyonlara yönelebilirsiniz.
Son Özet
Bir kamu spotuyla bitirmek istiyorum. Lütfen kimsenin anneliğini sorgulamayın. “Ama onun bakıcısı var”, “Benim üç çocuğum var ohoo tek çocuk da böyleysen”, “Biz zamanında hem çocuk bakar hem yemek yapar hem evi mis gibi yapardık, bu ne dağınıklık”, “Demek ki çocuğunu yeterince sevmiyor, kopamadı eski hayatından”, “Kimseye güvenmiyor o zaman otursun baksın çocuğuna bıraksın işi”…
Herkes aynı şeyi yapmak zorunda değil, herkes aynı şeyi istemek zorunda hiç değil, herkes ‘sen’ olmak zorunda da değil.
Anneliğe kısa bir mola vermek herkesin hakkı. Bitireceğim demiştim ama bunu da eklemezsem olmaz; en klişe –ama geçerli- bilgi; uçakta tehlike anında önce kendi maskemizi takıyoruz. Hatta şimdi de dışarı çıkarken önce kendi maskemizi takıyoruz. Yani hem ruhsal hem fiziksel sağlığımız için kendimize iyi bakmaya ihtiyacımız var. Çünkü; mutlu anne mutlu çocuk.
*
Kapak fotoğrafı by Bethany Beck on Unsplash
Bizi Instagram’da takip etmeyi unutmayın!