Memeli canlıların bir kısmı biyolojik gelişiminin tamamını anne karnında tamamlıyor ama bu insanlar için geçerli değil. Özellikle mental (zihinsel) gelişimimiz, doğumdan sonra gerçekleşiyor. Bu gelişim ilk 6 ay yoğun olmak üzere anne sütü desteği ve beslenme ile devam ediyor. Tabii ki bu, anne sütü almayan bir bebeğin gelişiminin sağlıklı olmayacağı veya eksik kalacağı anlamına gelmiyor. Ancak bir ilişki biçimi olarak emzirmenin yararları-anne ve bebeğe etkileri neler? sadece annenin değil toplum olarak hepimizin bilgi sahibi olması gereken bir konu.
Emzirmenin Psikolojik Etkileri
Aslında anne ve bebeği olumlu ya da olumsuz etkileyen en önemli kriterler psikolojik olanlardır. Fizyolojik durumlar geliştirilebilir veya değiştirilebilirken psikolojik etkiler çoğu zaman bilinçaltımıza işler ve tüm yaşamımızı etkiler.
Güvenli bağlanma
Anne ile bebeği arasında karşılıklı ve içgüdüsel olan sevgiye dayalı bir ilişki biçimi olarak güvenli bağlanmaya emzirme olumlu bir etki gösterir. Emzirme sırasında bebek sadece midesini doldurup beslenmiyor, ruhu da bundan doyum sağlıyor. Ten teması ve anne sıcaklığı, bebeğe kendini en güvenli yerde olmanın huzurunu verirken benzer duygular anne için de geçerli oluyor.
Bir annenin, yavrusunu keyif içinde ihtiyaçlarını gidererek sıcaklığını hissetmesi mutluluk duymasını sağlar. Bu mutluluk anne sütünün devamlılığı açısından da pozitif bir geri dönüş getirir. Prolaktin ve oksitosin hormonlarının salınımı anne sütünün çalışma mekanizmasının kendisini oluşturur. Birçoğumuz biliyoruz ki; oksitosin eşittir mutluluk.
Çevre baskısının yıldırıcı gücü
Her geçen gün bilim insanları ve doktorlar anne sütünün önemine dikkat çekerken diğer yandan, toplumumuzun yanlış ya da eksik bilgileri yeni anne olmuş bir kadını olumsuz etkileyip stres yaşamasına neden oluyor. Doğum süreciyle birlikte hormon sistemi altüst olan, dünyaya bir can getirmenin verdiği şaşkınlıkla sersemleyen bir kadın, beraberinde iyi bir anne olabilme kaygısını tüm ağırlığıyla taşıyorken, çevreden gelen olumlu-olumsuz yorum ya da değerlendirmelere kulak asmadan edemiyor. “Ya öyleyse? Ya doğrusu buysa?” şüpheleri anneyi psikolojik olarak başta yetersizlik duygusu olmak üzere deyim yerindeyse yiyip bitiriyor. Çevre baskısının yıldırıcı gücü bir annenin mücadele etmek zorunda kaldığı en zorlayıcı etmen belki de.
Çoğu zaman bebeğin memede kalmak istemesi, memede uyuması, sık sık meme istemesi, beklentiden az kilo alması ve bana göre çok komik ama annenin ‘meme boyutu’ dahil birçok hurafenin yanında anneler sütünün az olması ile suçlanıyor. Tahmin edeceğiniz gibi bu ve benzeri durumlar anne için oldukça yıpratıcı bir rol oynuyor. Size çözüm önerisi yerine sorunun nedenleriyle gelen herkese kulaklarınızı tıkayın.
Korku ve kolay olanı tercih etme
İlk bakışta emzik ve biberon kullanımı kurtarıcı gibi görünse de çoğu zaman bu doğru bir yaklaşım olmaz. Emzik, emme refleksinin bir maddeye indirgenmesine, zaman zaman görülen atak ve benzeri durumlarda ortaya çıkabilen meme reddinin kalıcı olmasına neden olabilir. Bu süreçte bebeğin doymadığı düşünülerek biberonla mama verilmesi bazı bebeklerin kolayına gelerek memeyi tamamen reddetmelerine yol açabilir. Nihayetinde emmek enerji isteyen aktif bir uğraştır, akışı fazla olan bir biberon ise enerji gerektirmez mama kendiliğinden gelir. Benzer durum anneler için de geçerli elbette bebeğin direnişine yorgun düşen annenin çaresizliği ile verilen erken bir karar gibi.
Emziren anne emzirme sürecinde ciddi bir kalori harcar. Bunun yanı sıra gece uykularının düzensizliği ve sık sık uykunun bölünüyor olması biberon kullanımını daha cazip hale getirebilir. Ancak uzun vadede baktığımızda, emzirmek sosyal hayat için de daha pratiktir. Mamayı hazırlamakla uğraşmak zorunda kalmayacağınız gibi kirli bulaşık derdinizde olmayacaktır. Üstelik mamaya harcanan para cebinizde kalır.
Ek gıdaya geçişte aceleci olmak
Bebeğinizin büyüyüşünü izlemek, her anına tanık olmak ebeveynler için harika bir deneyim ancak bazen bunu sindire sindire yaşamak yerine sabırsızlığımıza yenik düşebiliyoruz. Kilo almadığı, yeterince beslenemediği düşüncesiyle kaygılanıyoruz. Ve bir an önce ek gıdaya başlıyoruz. Halbuki ek gıdaya erken başlayarak bebeklerimizin yeteri kadar büyümemiş olan midesini diğer gıdalarla doldurup anne sütünü ikinci plana atmış oluyoruz. Su dahil bebeğimizi saat takibi yapmadan her talebinde emzirerek ona ihtiyacı olan tüm besini verebileceğimizi unutmamak gerekiyor.
Fizyolojik Olarak Anne Sütünün Etkisi
Emziren, emziremeyen, emzirmeyi tercih etmeyen veya kalbiyolojik anne olan binlerce kadın ve onların çocuklarını yaşamın özellikle ilk yıllarında etkileyen emzirme önemsenmeli. Gerekli bilgiye sahip olan ve hatta içgüdülerinin en yoğun olduğu bu dönemde anne ve bebeği arasındaki bu ilişki biçimi özgür bırakılmalı ve annenin tercihlerine saygı duyulmalı. Ancak aşağıdaki etkenler de gözden kaçırılmamalı.
Sağlık ve bağışıklık
Anne sütü mamalara ve devam sütlerine oranla %64 daha fazla organik bileşik barındırıyor. Kolostrum adı verilen ilk süt, adeta bebeğin koruyucu meleği. Yeni doğum yapan bir anne bu bilgi sayesinde sürekli değişen duygu-durumları daha kontrol altında tutulabilir oluyor. Burada unutulmaması gereken, genetik bir problem, özel bir sağlık sorunu olmadıkça anne sütünün muhakkak olacağı. Anne sütü olmadığında annenin gerekli desteği alarak bebeği ile olan ten temasını sürdürmesi, “kucağına alma alışır”cılardan kurtulup kendisi ve bebeği için bu zamanları keyifle geçirmeye çalışması tek yapılması gereken.
Fiziksel gelişim
Oligosakkaritler bakımından zengin olan anne sütü, bebeğin zihinsel ve fiziksel gelişimine tam destek sağlıyor. Özellikle boy uzaması, bıngıldak açıklığının kapanması ve kemik gelişimlerini tamamlamaya yardımcı olmasıyla öne çıkıyor.
Anne sütü aynı zamanda D vitamini ve K vitamini içeriğiyle de fiziksel gelişime katkı sağlıyor.
Anne için emzirmenin en güzel fiziksel avantajı; emzirme sırasında harcanan bol kalori. Harcanan yoğun kaloriyle annenin doğumdan önceki formuna kavuşması kolay ve sağlıklı bir yoldan desteklenmiş oluyor. Emziren anne aynı zamanda sütünün devamlılığı ve kaliteli olması dürtüsüyle daha dengeli ve sağlıklı beslenmeye eğimli hale gelebiliyor.
Türkiye’de Emzirme Oranları
Ülkemizde doğumdan sonra emzirme oranları %96-97 seviyeleriyle adeta insanın içini mest ederken 2-3 ay sonra bu oranlarda ciddi düşüşlerin meydana gelmesi bahsedilen olumsuz etmenlerin bizi ne kadar çok etkilediğini gözler önüne seriyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ilk 6 ay sadece anne sütü öneriyor ayrıca en az iki yaşına kadar emzirmenin devam ettirilmesini destekliyor. Dolayısıyla bebeğinizin doktor kontrolünde takibi ve önerileri doğrultusunda gerekli olmadıkça mama takviyesi yapmamak, ek gıdaya geçiş için acele etmemek gerek. Bebeklerimiz için geçmişten günümüze doğal, temiz ve sağlıklı besin kaynağı anne sütüdür.
Yargılamadan, yormadan elimizden geleni yapıp fazlası için kendimizi yıpratmadan emzirmenin tadını keyifle çıkaralım. Her çocuk özel her anne özel ve her anne ile bebeği arasındaki ilişki yine kendilerine özel. Bu bilinçle hareket ederek tüm annelerin içgüdülerine güvenmeleri dileğiyle!
Kaynaklar:
http://www.lllturkiye.org/2011/07/anne-sutu-alan-bebeklerin-ilk-yl.htm
Görsel: Photo by Jordan Whitt, Jordan Whitt, Eibner Saliba on Unsplash