“Merak Etmeyin Kimse Mutlu Değil”

Evlenmeye karar verdiğimizde çarşaf çarşaf yayınlarız sosyal medyada, boşanırken dile getirmekten pek hoşlanmayız. Yeni bir işe girer kutlarız ama bunun ancak 51. iş görüşmesinden sonra başarabildiğimizi kendimize saklarız. Minik bebeğimiz saymayı öğrendiğinde nasılda erken olduğunu vurgular ne kadar “zeki” olduğunu herkes düşünsün isteriz halbuki 2 yaşına geldiği halde kaşık kullanamadığını es geçeriz. Tatile gider paylaşırız bol bol mutlu anlarımızı sosyal albümlerde ancak son zamanlarda ayın sonunu zor getirdiğimizi gömeriz içimize genellikle… E öyle olacak tabii ki. İnsan mutluluğu ve güzelliği paylaşma eğilimde olmalı öyle değil mi? Paylaştıkça çoğalıyor ya mutluluk hani. İşte bu yüzden sosyal medyada veya yaşamın her anında, işin görünen kısmına odaklanıp “herkes çok mutlu ben neden mutsuzum” demek yerine “en azından birileri mutlu” diye geçirebilmeli insan aklından. Merak etmeyin kimse mutlu değil söylemlerine odaklanıp “oh herkes mutsuz” diye huzuru bulmaksa niyetimiz kendinizi karanlığa gömmekten başka bir şey elde edemeyiz.

Son zamanlarda bu durum sık sık karşıma çıkar oldu özellikle instagramda. Sözüm ona iyi psikoloji- kişisel gelişim vaadeden sayfalarda. Üstelik düpedüz böyle yazılıyor merak etmeyin kimse mutlu değil! Yani? sevinmeli miyiz buna, mutluluğu bulma anlayışımız bu mu olmalı? Mutsuz olmak çok normal, hayatımız dalga dalga devam eden artılar ve eksilerden ibarettir” demek istiyorsunuz sanırım ama verilen mesaj pekte iç açıcı gelmiyor bana. Ayrıca bu düşünceye engel olamıyorsanız, başkalarının mutlu olmasıyla ilgili bir derdiniz varsa bu da ciddi bir mutsuzluk örneği bence. Böyle bir durumunuz varsa kendinize bir iyilik yapıp kapatın hesaplarınızı. Ama lütfen herkesin mutsuz olduğu düşüncesiyle beslemeyin kendinizi!

Bir eğri

Her şeyi bir kenara bırakıp sıradan bir hayatı göz önüne alalım mesela; çocukluk, gençlik, yaşlılık: hamlık, pişmişlik ve olgunluk… Grafik geldi gözünüzün önüne değil mi? Zayıf bedensel gücümüz yıllar içinde artarak pik yaptı ve şanslıysak yıllar içinde aynı eğri tersine devam ederek ilerleyecek. Hani her çıkışın bir inişi olduğu gibi. 

İyimser olun demek çok kolay ama gerçekçi olup biraz yukarıdan bakmaya, kendimizi dışarıdan görmeye odaklanmak en sağlıklısı gibi. Mutsuz anlarımızda bunun çok normal ve geçici olduğunu hatırlamak, herkesin mutsuz olduğuna kendimizi inandırmak gibi “hastalıklı” bir bakış açısı değil. Mutsuzken dışa dönük olup kıyaslama yapmak yerine bu vakti üretken olmakla geçirmek gerek. “Benim kendime hayrım yok ne üretkenliği” derseniz başarılı olmalarını mutsuz olmalarına borçlu olan onlarca bilim insanını, dünyaca ünlü yüzlerce yazarı düşünün. ayrıca bazen acı çekmek; pişmek, gelişmektir, unutmamak gerek. Her şey geçici o eğri var ya hani  hiç bir zaman zirvede yada yerlerde kalmıyor. Dalga dalga devam ederek çoğalıp azalıyor. Bazen ileri bazen geri, hayat gibi, mutluluk gibi, mutsuzluk gibi. İnsan olmak böyle bir şey değil mi? İstikrarlı olan tek şey zaman. Bu bir sır değil ama ara ara kendimize hatırlatmak gerekiyor sanırım.

İnsan Olmak- Engin Geçtan

“İnsan Olmak” Engin Geçtan’ın metis’den çıkan bu kitabını okumadan önce “altın” değerinde öğütler vereceğini düşünmüştüm. Okudukça “İnsanlar vardır…” diye devam eden örneklemeleriyle dolu tecrübelerini gördüm ve bitirdiğimde kendime sordum, “eee nedir insan olmak?” anlatmaya çalıştığı milyonlarca farklı bakış açısının olduğuydu belkide. Bu bakış açılarının tarafımızca seçildiğini, her birinin çok normal olduğunu, aynı zamanda da geliştirilebilir ve değiştirilebilir olduğunu hatırlatıyordu bize.

Bir örnek; What’s on your mind? A short by Shaun Higton

Neye maruz kaldığımız neleri duyup nelerle beslendiğimiz çok önemli. Hele Hele binlerce takipçisi olan bir sayfanın “merak etmeyin kimse mutlu değil” çığlığı kim bilir kaçımızın farkında olmadan bilinçaltına yerleşip düşüncelerini yönlendiriyor. Benzer bir durum Shaun Higton’a ait bir reklam filminde de olmuştu; “What’s on your mind?” izlediniz mi? Muhakkak denk gelmiş olabileceğinizi düşünüyorum aynısı olmasada muadilleri oldukça fazla. Bu reklamda da büyük bir kesimin odaklandığı; sanal alemin (sosyal medyanın, her nasıl adlandırmak isterseniz) sahte, göstermelik bir hayattan ibaret olduğu düşüncesiydi. Bana göre, acı çeken bir insanın çaresizliği… Bakış açımız kendimize ait, sosyal medyadaki paylaşım tercihlerimizde, paylaşılanları nasıl görmek istediğimizde. Hayatımız bize ait; her biri biricik ve özel. Kendi değerimizi, herkese göre değil sadece kendimize odaklandığımızda görebileceğimizi aklımızdan çıkarmayalım olur mu?

Kapak Fotoğrafı: Artem Beliaikin on Unsplash

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.