Geçtiğimiz günlerde Netflix tarafından yayınlanan ve yayınlandığı günden bu yana büyük yankı uyandıran ve bir takım tartışmaları ateşleyen Seaspiracy (Denizlerdeki Komplo), en çok izlenen yapımlar arasına da girmeyi başardı.
Daha önce Leonardo DiCaprio’nun da desteklediği ödüllü “Cowspiracy” filminin yapımcılığını üstlenen Kim Anderson, Seaspiracy’de de yerini korurken, filmin yönetmenliğini 27 yaşındaki Ali Tabrizi üstleniyor.
Seaspiracy (Denizlerdeki Komplo) Konusu ve Çıkış Noktası
Tabrizi, okyanusa, balina ve yunuslara olan sevgisini filme almak üzere çıktığı yolculukta, karşılaştığı akıl almaz gerçekleri gün yüzüne çıkarmak için tehlikeye atılmaktan çekinmediğini belirtiyor filmin başında. Sonrasında devam eden aksiyon, etkili müzikler ve yoğun tempo belgesel sevmeyenleri dahi sıkmadan izletmeyi başaran 90 dakikalık bir çevre belgeseli çok başarılı. Ayrıca Okyanuslardaki katliam, çevre kirliliği, artan plastik ve deniz canlılarına verdiğimiz zararın arkasındaki asıl etkinin bireysel tercihlerimizin değil Balık Endüstrisinin olduğuna dikkat çekiyor. Öyle ki yunus ve balinaların maruz kaldığı dehşet sahnelerinden etkilenmemek mümkün değilken, Balık Endüstrisinin köleliğe uzanan acımasız etkisi Dünyanın virüsü olduğumuzu kanıtlar nitelikte.
Ayrıca dünyanın ve ekosistemin dengesini sağlamasında en önemli şeylerden biri kuşkusuz Karbon dengesi. Dünyadaki canlıların %80’i suda yaşıyor. Birçoğumuz Oksijen kaynağı olarak ağaçların ne kadar önemli olduğunu bilir ancak Fitoplanktonlar, Dünyanın sıcak olmasını önleyen en etkili karbon emiciler. Fitoplanktonlar, Amazon Yağmur Ormanlarından 4 kat daha fazla Karbondioksit emiyor ve Oksijenin %85’ini üretiyor. Okyanusun yüzeyinde yaşayan Fitoplanktonları besleyen ve Karbon yüklü Fitoplanktonların dibe çökmelerini sağlayanlar yunus, balina ve köpek balıklarının hareketleri. Okyanuslar yaşamın devamlılığı için bu kadar önemliyken insan neden kendi kuyusunu kazmaya devam ediyor?
Belgeseli Sansasyonel Yapan
Filmde tartışmalara neden olan konulardan biri; paylaşılan verilerin güncelliğini koruyamaması dolayısıyla gerçekleri yansıtmadığı görüşü… Ne var ki özellikle farkındalık içeren bu ve benzer çevre belgeselleri için bazı oranların birebir olmasına çok da gerek yok. Verilmek istenen mesaj yerine ulaşıyorsa film başarılı olmuş demektir bana göre.
İçinde yaşadığımız çağda, her konuda her şeyi bilmek ve takip edebilmek bir lüks ve hatta mümkünatı yok gibi duruyor. Bu anlamda arka planda neler döndüğünü az çok anlamıza, bu anlamda nasıl hareket etmemiz gerektiğine dair ipuçları almamız önemli.
Örneğin, Balık Endüstrisi için verilen sübvansiyon, 35 Milyar Dolar, BM’e göre Dünyadaki açlığı bitirecek rakam 30 Milyar Dolar!
Kendi ülkelerinde balık stoğu ve deniz habitatı bozulduğu için daha fakir ülkelere, gelişmiş filolarıyla avlanmaya giden Balık Endüstrisi. Yerli hayatın nasıl darmaduman edilip dengenin bozulmasını sağlayan Ticari Balıkçılık.
Çiftlik balıklarının hastalıktan, bitten ve klamidyadan ölüyor olması, beslenme için gereken giderlerin biyolojik açıdan sürdürülebilir olmaması.
Aynı zamanda sürdürülebilir deniz ürünleri hareketini sorgulayan film, Dolphin Safe ve Marine Stewardship Council etiketlerinin tüketicilerin aradığı güvenceleri ne kadar sağlayabildiği üzerine kafa yoruyor.
Balık Yemeyi Bırakmak?
Tabrizi, Neden plastik karşıtı kampanyaların bile Ticari Balıkçılık ve bu sektörün plastik atıklarından bahsetmediğine dikkat çekerek, insanların pipet kullanımına yüklenen bu şirketlerin algılarımızla nasıl oynadığına yükleniyor. Aslında burada da bireylere yüklenen bir sorumluluk söz konusu, tıpkı benzerini bu filmin yaptığı gibi.
Sürdürülebilirliğin sorgulanması etkili ki bu ve benzer şeyler her Endüstri için geçerli. Ayakta uyutuluyor olmamız para karşılığı alınan bir kaç sertifikadan geçiyor.
Ancak tüm bunlar ve daha fazlasından sonra “yapılabileceklerin” yine sadece Bireylerin Tercihlerine bırakılması ne kadar iyi niyetli olursa olsun maalesef dar bir görüş. İçinde yaşadığımız çağ ve besin zincirinde en tepede oluşumuz göz önüne alındığında, başarılı olma ihtimali düşük bir çıkar yol. Tabii ki yemeyebiliriz ve birçok sorunun üstesinden gelebiliriz ama bunun sonucunda başka sorun doğmayacağını da kimse iddia edemez.
Yazımızı filmin son sahnesinde Oşinograf Sylvia Earle’nin, Tabrizi’ye söylediği sözle kapatalım;
“Hiç kimse her şeyi yapamaz ama herkes bir şeyler yapabilir”