Diren (Suffragette) Filmi İncelemesi

Sosyoloji üzerine yüksek lisansımı yaparken Toplumsal Cinsiyet Araştırmalar dersi hocamın ödev olarak verdiği Diren (Suffragette) filmi etkisinden uzun bir süre çıkamadığım, üzerine saatlerce düşünmek zorunda kaldığım bir film oldu. Kadın ve insan hakları konusunda hayatımızda ciddi bir farkındalık oluşturacak hatta belki de artık harekete geçmemizi sağlayacak çarpıcı bir hikaye…

Film hakkında hazır küçük bir girizgah yapmışken yeri de gelmişken izninizle, kıymetli Mustafa Kemal Atatürk‘e bir kez daha, yolumuzu aydınlattığı için bir Türk kadını olarak minnetlerimi gururla iletmek isterim.

Diren (Suffragette) Filmi Konusu 

Diren (Suffragette), Londra’da eşi  ve oğlu  ile sıradan bir hayat yaşayan Maud Watts’un hayatının bir gün aniden değişmesi ile başlar. 7 yaşından bu yana çalıştığı çamaşırhanenin sahibi kendisine dışarıda yapılacak bir iş verir.  Tam elindeki emanet zarfla sokakta yürürken Maud, camları taşlayan direnişçi bir grup kadınla polis arasında kalır. Ve onun hikayesi böylece başlar.

Yönetmenliğini Sarah Gavron‘un yaptığı filmde, Maud Watts karakterine Carey Mulligan hayat veriyor. Filme Mulligan’ın yanı sıra Helena Bonham Carter ve Meryl Streep eşlik ediyor.

Film müzikleri ise Alexandre Desplat’a ait. Maud‘un gözünden anlatılan konu 1900’lü yılların başındaki zaman dilimini aktarıyor olsa da dünya gündeminde hala güncelliğini koruduğu üzücü gerçekler barındırıyor.

Film, Britanyalı kadınların seçme ve seçilme, oy hakkına sahip olma ve dahası kanun önünde söz sahibi olabilmek için verdikleri mücadeleyi konu alıyor.

Dönemin Sosyolojik Yapısına Kısa Bir Bakış

Sizi kendinizden başka hiç kimse kurtaramaz. Kendi kendinize ışık olun.
Gautama Buddha

Söz konusu dönemde kadınların erkeklerle aynı ağır şartlar altında çalışıyor olmalarına rağmen, iş ücret almaya geldiğinde kanun gereği aynı haklara sahip olamıyorlar. Üstelik kadınlar doğurdukları çocuk üzerinde de hak sahibi değil! Kimisi her gün aşağılanıp tacize uğruyor, kimisi kocasından dayak yiyor, kimisi çalışıp bütün parasını ay başında kocasına vermek zorunda. Bu kadınların tek bir ortak noktası ise neye maruz kalırlarsa kalsınlar maalesef sessiz kalıp kabullenmek zorunda olmaları. En kötüsü ise bu direnişe ve mücadeleye diğer kadınların sessiz kalıp bu gruptaki insanları tehlikeli görüp kaçmaları. Bu öğrenilmiş çaresizlik kadınların ortak bilinci ve kanunen kocalarının hakkıdır. Hepsi ekonomik, fiziksel, psikolojik şiddete maruz kalıp sadece değersiz birer meta olarak görülüyor.

20. yüzyılın başlarında Birleşik Krallık ve ABD’de pasif direniş, kamu toplantılarını bölme, açlık grevi yapma gibi yollarla kadınların seçme ve seçilme hakkını savunan, organize olmuş radikal kadın hakları savunucuları süfrajet olarak nitelendirilmiştir. Ağırlıklı orta sınıf kadınlara süfrajet kavramı küçümseyici anlamda kullanılmıştır.

Tarihte ilk feminist hareketlerini başlatan kadınlar, sertleşen siyasilere karşı baş kaldırmışlardır. Gizli buluşmalarla bir araya gelen üyeler (çoğunlukla işçi sınıfına ait kişiler) önce barışçıllardır. Fakat hükümet baskısı arttıkça faaliyetleri daha radikalleşmiş. Pes ettirmek için hapis cezaları uygulanmış; yakalandıkları zaman gittikçe artan bir süre ile hapiste kalmışlar… Bazı kadınların eşleri destek olsa da bazıları eşlerini  terk etmekle kalmıyor, çocuklarını bile görmelerine izin vermiyorlardı.

Diren (Suffragette) Filmi: Etkileyici Replikler

“Kanun oğlunu artık görme diyorsa onu yazan kanunları değiştirmelisin”

“Ve kadınlar artık hep bir ağızdan haykırıyor.”

“Eğer kanunlar bunları diyorsa kanunları biz yazalım bugüne kadar hep saygılı olduk erkekler ne derse hep onu yaptık ama artık akıllandık.”

“..ne sizden değerliyiz ne de sizden daha az değerli …”

“Kanunlara saygılı olmamı mı bekliyorlar? O zaman kanunları saygılı yapsınlar.”

“Kendi değerimizi ve doğamızın bize verdiği haklarımızı farkettik. Kanunları biz yazarsak ya da yazılmasında söz sahibi olursak her şey lehimize değişebilir. Erkekler sadece savaştan anlar ve onların dünyasında onların hakimiyetinde isek sadece savaşmalıyız.”

Veee…

Direnişçiler girdikleri mücadeleden başarı kazanarak çıkarlar. 1928 Britanyasında ilk defa oy hakkı kadınlara da verilir. Yeni Zelanda’da 1893 yılında verilen seçme ve seçilme hakkı, ülkemizde 1934 yılında verilmiş olup Fransa, İtalya, İsviçre bizden sonra bu hakka sahip olan ülkelerdendir.

Günümüzde hala oy hakkı sorunu yaşanan ülkeler var. Ve kadınların uğradıkları ayrımcılık kanunen aşılmış gibi gözükse de toplumda yer kazanma ve var olma mücadelesi farklı sorunlar ile hala gündemimizde.

Bu filmi izlerken Maud’un kırılma noktası birçoğumuzun hayatında farklı rollerle karşımıza çıkıp zaman zaman kendimizi sorgulamamıza sebep olabiliyor.

Sıradan hayat yaşayan bir insan hangi gereksinimler ya da dürtülerle birdenbire kabuk değiştirip bambaşka bir insana dönüşebiliyor? İnsan kendi kendine ışık olurken, bazen farklı yollar seçebiliyor ya da seçmek zorunda kalabiliyor. Tam da bu filmde anlatılmak istenildiği gibi.

Bizi takip etmeyi unutmayın!

Diren (Suffragette) Filmi İncelemesi” te bir düşünce

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.