Ev İşlerini Sevmiyorum, Kim Seviyor?

“Ev işlerinin ‘kadın işi’ olduğu fikri çok eskilere, bağnaz bakış açısının hüküm sürdüğü çağlarda kaldı” demek isterdim. Maalesef, tahmin ettiğiniz üzere bu konuda hatırı sayılır bir değişim yok. En azından benim dünyamda öyle. Ev işlerini sevmiyorum, ev işlerini meditatif etkisi için kullananlar veya bunu meslek olarak icra edenler dışında buna gerçek bir sevgi beslemek mümkün mü? Emin değilim. Üstelik bu sadece fiziksel olarak yorucu olmasıyla ilgili değil.

Bu konuda neden isteksiz ve sevgisiz olduğum ile ilgili birçok sebep sayabilirim; sürekli tekrarlanmak zorunda olmasının sıkıcılığı, çoğu insan tarafından gerçek bir iş olarak görülmemesi, bunun yaratılış ile birlikte kadına yüklenmiş gibi algılanması; her insanın makul bir düzeni devam ettirmek için yapması gereken bir ihtiyaç olarak değil, toplumda bunun, kadının organize etmesi gerektiğine dair bir inancın hüküm sürmesi, vs. gibi birçok neden. Tüm bunların yanında benim ev işlerine karşı olan mücadelem adaletsizlik anlayışını küçük bir çocukken fark edip, bunu reddetmekle başladı.

Günümüzde elbette bunun değişmesi yönünde olumlu gelişmeler var. Ancak benim bu anlayışın tamamen değişeceğine inancım çok zayıf. Biz kadınlar tabiatımız gereği, düzeni huzurla bağdaştırma noktasına daha yakınız. Ama size soruyorum, “ekonomik gücümüz elverişli olsa, kaçımız bir hizmetli edinmekten çekiniriz?”. Bazen zengin olma hayalini sırf bunun için kurduğuma şahit oluyorum, fazlasına değil. Para, adaleti de satın alır mı? 

Ev İşlerine Karşı Olan Savaşım Ne Zaman Başladı?

Kalabalık ve erkek sayısının fazla olduğu bir ailede büyümenin çok fazla dezavantajı olduğu gibi avantajı da var ama konumuz: “Ev İşleri”. Ev işlerine ya da erkek egemen toplumun getirdiği adaletsizliğine olan isyanım, küçük bir çocukken (henüz okula başlamadığıma göre maksimum 6 yaş civarı) küçük kardeşimi beşiğinde sallama görevinin bana verildiği zaman ortaya çıktı. Benden büyük iki ağabeyim ve bir ablam var. Ancak ablam evin diğer işlerini yapmakla uğraşırken ve bende beşik sallarken ağabeyimler, dışarıda vakit geçirip oyun oynayabiliyordu. Bu adaletsizliği görmek için “üzerine düşünmeye” bile gerek yok keza henüz o yaşlarda dahi bunu fark edip, tüm hıncımla beşiği sallayarak sonunda kardeşimi beşikten düşürmüştüm (Özür dilerim kardeşim). Neyse ki kötü bir şey olmadı ve buğday hasat eden annem bahçeden dönmek zorunda kaldı. Ama tabii ki annem! Babam veya başka bir erkek değil.

Annem hem bahçe işleriyle uğraşıyor, hem yemek ve temizlik işlerini yapmaya çalışıyordu. Haliyle tüm bunlara aynı anda vakit ayıramadığı için bizim desteğimize ihtiyaç duyuyordu. Kaldı ki bu çok normal; sorumluluk almak, bunu çok küçük yaşlarda dahi yapabileceklerimize göre üstlenmek gerek. Ama bu ‘insan’ olmak meselesi, ‘cinsiyet’ meselesi değil. Belki bu işleri yaparken sözgelimi, erkek kardeşlerimde bahçedeki odunları diziyor olsaydı tahmin edebileceğiniz gibi bu bir isyana dönüşmezdi, öyle değil mi?

Ev işlerini Sevmeyen Kişi Tembel Mi?

İçimde, gün geçtikçe güçlenen o isyanın kıvılcımı, tüm hayatım boyunca artarak devam etti. Bazen alev alıp yaktı. Bazen küllerine yattı. Tüm yaşadıklarıma paralel çoğu zaman; pis olmak, tembel olmak, sorumsuz ve inatçı olmakla ilgili ithamlara maruz kaldım. Bunlara kulak asmadım. Aksine içten içe bununla gurur duydum. Çünkü; bu kimseye açmadığım hatta kendimin bile farkında olmadığı adalet savaşıydı benim için. Üstelik bu ithamların çoğu hemcinslerim tarafından yapılıyor ve yapılmaya devam ediyor. Ne zaman temizlik yapmaktan nefret ettiğimi söylesem, karşımdaki kadının “ne kadar pis olduğumu” düşünüyor olması fikrinden kendimi alamıyorum. Tabii burada vuku bulan vücut dili çok önemli; küçümseyici bir bakış ve yüz ifadelerinden, direnişimin anlamsız ve gereksiz görülmesini okuyor olmam şüpheye yer bırakmıyor. Lütfen bunu bırakın; Evet, ev işlerini sevmiyorum, ama bu bir çöplükte yaşamanızı gerektirmiyor. Bu bir ihtiyaç ve zorunluluk. Herkes için!

Bence çoğu kişi ev işi yapmayı sevmiyor. Ama çoğu kadın bunu kabul etmiş durumda ve buna direnmediği sürece her şey yolunda gidiyor. Ailemizin birlik ve düzeni için bu kadar fedakarlığı da bir zahmet yapalım değil mi? Adaletsizlik mi? Sen mi düzelteceksin bu geleneği?

Kendimi bildim bileli annem; “Yasemin’e ev işi demeyin de ne derseniz deyin” gibi bir şeyler der. Ev işi dışında fiziksel yada mental hangi iş olursa olsun şevkle ve seri bir şekilde, şikayet etmeden yapabilir, saatler süren mesai harcayabilirim. İster bahçede çapa yapmak olsun, ister PC başında harf yuvarlamak, isterse de laboratuvarda PCR… Bu elbette karakter meselesi olmakla birlikte, devam eden savaşımın savunma mekanizması muhakkak.

Bunca Yıl Sonra Değişen Ne?

32 yaşında bir erkek çocuk annesi ve sade aile hayatı yaşayan ve ev işlerini sevmiyorum demeyi sürdüren biri olarak, şimdi düzen nasıl devam ediyor? Savaşı kazandım mı? Hayır. Direnişim baki. Belki de bunu bir savaş olarak görmekten vazgeçmeliyim. Belki farklı bir dünya için mümkün olabilir. 

Sevgili eşim, teknolojiden yararlanmak ile birlikte, ev işleri konusunda bana her zaman “yardımcı” ki o elinden gelenin fazlasını yaptığını (sevgiler, kocacım!) düşünüyor. Onu suçlamıyorum ya da aksini iddia etmiyorum ama ev işlerinin sadece fiziksel boyutu yok. Çamaşırları yıkamak, yemek yapmak, camları silmek ve çöpleri atmak… Tüm bu işleri birlikte yapıyor olsak bile tüm bu organizasyonu, ayrıntılarıyla planlamayı benim yapmam gerekiyor. O, keyif içinde salata yaparken müziğini açıp bunun tadını çıkarabiliyor, imreniyorum! Ben mi? O sırada bulaşık makinesini boşaltırken akşama ne yiyeceğimizi, eksik bir şeyler olup olmadığını, markete giderken çöplerin atılması gerektiğini aklımın bir köşesine yazmakla meşgulüm.

Photo by JESHOOTS.COM on Unsplash

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.